Nadide Adalet, bireysel bir hikâyeyi evrensel bir başkaldırıya dönüştürme beceresine sahip olan son zamanlarda okuduğum ender eserlerden. Tahran’ın kaotik sokaklarından Kuzistan’ın tozlu köylerine, Evin’in soğuk zindanlarından mahkeme salonunun gerilimli anlarına uzanan bu anlatı, adalet arayışındaki tüm kadınların sesi olmayı başarıyor. Nadide’nin “Öldürmeseydim, o beni öldürecekti” itirafı, hayatta kalma mücadelesinin en yalın yansıması olurken, Ağa’nın zulmüne karşı büyüttüğü isyan, bir kadının sessizliğindeki fırtınayı gözler önüne seriyor. 16 Eylül 2022’de İran’da öldürülen Mahsa Amini’ye ithaf edilen bu roman, onun ruhunu Nadide’nin cesur adımlarında yaşatıyor ve okura bir ayna tutuyor ve soruyor: “Yüzleşmek adına kendi içinize bakmaya cesaretiniz var mı?”
Kadınca Kulüp olarak, Nadide Adalet’in yazarı Serhat Kaya ile eserin arka planı, toplum ve edebiyat üzerine özel bir röportaj gerçekleştirdik. İşte sorularımız ve Kaya’nın samimi yanıtları:
Nadide Adalet, Mahsa Amini’nin anısına ithaf edildi. Bu ithafın eserin ruhuna nasıl bir etkisi oldu?
Mahsa Amini’nin trajik kaybı, bu romanı yazma sürecimin ilham kaynaklarından biri oldu. Onun hikayesi, adaletsizliğe karşı bir sembol haline geldi ve Nadide’nin yolculuğuna da zemin hazırladı. Bu ithaf, romanıma evrensel bir adalet arayışını temsil eden bir sorumluluk yükledi. Nadide’nin her adımı, Mahsa ve onun gibi mücadele eden kadınların ruhuna bir saygı duruşu niteliğinde.
Nadide’nin
hikâyesi bireysel bir mücadeleyle başlayıp evrensel bir başkaldırıya dönüşüyor.
Bu dönüşümü nasıl kurguladınız?
Nadide’nin hikâyesini kurgularken, bireyin iç dünyasındaki çatışmaların toplumsal sorunlarla nasıl kesiştiğini göstermek istedim. Onun kişisel acıları, korkuları ve umutları, aslında pek çok kadının yaşadığı evrensel mücadelelerin bir yansıması. Hikâyeyi, Tahran’ın sokaklarından köydeki baskıcı yapılara kadar geniş bir coğrafyada kurgulayarak, bireyin özgürleşme çabasını toplumsal bir isyana vardırıyorum diyebilirim.
Romanınızda
ahlaki ikilemler önemli bir yer tutuyor. Nadide’nin karşılaştığı “kendi
çocukları mı, yoksa diğer kadınların kurtuluşu mu” sorusu nasıl ortaya çıktı?
Bu ikilem, aslında insan doğasının en temel sorularından birini yansıtıyor: Bireysel çıkarlar mı, yoksa kolektif iyilik mi? Nadide’nin bu soruya yanıt arayışı, onun karakter gelişiminin merkezinde yer alıyor. Bu ikilemi yazarken, okuyucunun da kendi değerlerini sorgulamasını istedim. Toplumun dayattığı roller ve bireyin vicdanı arasındaki çatışma, Nadide’nin hikâyesini daha katmanlı hale getirdi, yazarken ben tatmin oldum, dilerim ki okur da Nadide’yi tanırken mutlu olur.
Eserinizde Tahran’dan Kuzistan’a, zindandan mahkeme salonuna uzanan mekânlar oldukça canlı tasvir edilmiş. Bu mekânları nasıl seçtiniz?
Mekânlar, benim romanlarımda hikâyenin ruhunu taşıyan birer karakter gibidir ve en az ana karakterler kadar da önemlidir. Tahran’ın sokakları, Nadide’nin iç dünyasındaki fırtınaları; hapishanenin soğuk zindanları, onun çaresizliğini; Kuzistan’ın köyü ise baskının ve direnişin somut bir yansımasını temsil ediyor. Bu mekânları seçerken hem gerçekçi bir atmosfer yaratmak hem de Nadide’nin yolculuğunu sembolik bir düzlemde güçlendirmek istedim. İran’daki araştırmalarım ve gözlemlerim, bu tasvirleri olabildiğince canlı kılmamı sağladı.
Romanların giriş cümleleri çok önemlidir ve ben sizin bu eserinizde daha ilk sayfada hikâyenin içinde buldum kendimi. Nadide’nin “Öldürmeseydim, o beni öldürecekti” ifadesi, onun hayatta kalma mücadelesini özetliyor. Bu cümlenin ardındaki duygusal ve etik yükü nasıl işlediniz?Bu cümle, Nadide’nin hem çaresizliğini hem de kararlılığını yansıtıyor. Onun bu sözü söylemesine yol açan koşulları yani Nadide’nin hayatta kalma içgüdüsünü detaylıca işlemek istedim. Cümlenin ardındaki etik yük, okuyucunun empati kurmasını sağlarken, aynı zamanda “adalet” kavramını sorgulatıyor. Nadide’nin bu anı, onun kırılma noktası ve aynı zamanda yeniden doğuşu.
Edebiyatın toplum üzerindeki etkisine inancınız nedir? Nadide Adalet gibi eserler bu bağlamda neyi değiştirebilir?
Edebiyat, aynı sanat gibi, çağlar boyunca toplumun aynası olmuştur, bugün de öyledir; hem yansıtır hem de dönüştürür. Nadide Adalet, adaletsizliğe karşı sessiz kalanların sesi olmayı, umudu yitirenlere ilham vermeyi hedefliyor. Bu tür eserler, okuyucuların empati kurmasını, farkındalık geliştirmesini ve belki de kendi çevrelerinde değişim yaratmak için adım atmasını sağlayabilir. Edebiyat, bir çığlık kadar güçlü olabilir; yeter ki okuyanlar o çığlığı duymaya hazır ve istekli olsun.
Okurlarınızın
Nadide Adalet’i okurken ne hissetmelerini ya da neyle yüzleşmelerini
umuyorsunuz?
Okuyucuların, Nadide’nin acısına ortak olmalarını, onun direncinden ilham almalarını ve en önemlisi, kendi iç dünyalarıyla yüzleşmelerini istiyorum. Roman, bir ayna gibi; adaletsizlik, fedakârlık ve özgürlük arayışı üzerine düşünmeye davet ediyor insanlığı. Nadide’nin yolculuğu, okuyucunun kendi “keşkeleri” ve cesaretleriyle buluşmasını sağlarsa, bu benim için en büyük başarı olur.
Serhat
Kaya ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi bizim için çok keyifliydi. Görünen şu ki, Nadide
Adalet, bir roman olmanın ötesine geçmeyi başarmış, adalet ve özgürlük
arayışındaki tüm kadınların sesi olarak da yankılanmasını sürdürecek. Serhat
Kaya’nın bu güçlü eseri, okuru sadece bir hikâyeye değil, bir direnişin tam kalbine
davet ediyor. Romanın her sayfası, zincirlerini kıranların, umudu koruyanların
ve adaletsizliğe karşı duranların öyküsüyle dolup taşıyor. Nadide’nin adımları,
sizin hislerinizle anlam bulacak. Eğer onun kader yolundaki yolculuğuna tanık
olmaya hazırsanız, Nadide Adalet Kitapyurdu üzerinden sipariş
edilebilir.