Bu azalışta risk faktörlerinin kontrolünün payı yüzde 58" diyen Acıbadem International Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz Erdem, tütün kullanımından vazgeçilmesi, fiziksel aktivitenin artırılması ve sağlıklı beslenmenin en başta gelen kontrol edilebilir risk faktörleri olduğuna dikkat çekiyor.
Değiştirilemeyen faktörlerin farkında olun!
Koroner kalp hastalıklarında yaş, cinsiyet ve genetik etkiler, değiştirilemeyen faktörler olarak tanımlanıyor. Özellikle 65 yaşından sonra damarların hasar görme ve daralma riski artıyor. Erkeklerde koroner kalp hastalığı genelde daha yüksek olmakla birlikte kadınlarda da menopoz sonrası risk artıyor; 70 yaşından sonra ise her iki cinste de risk eşitleniyor. Ailesinde, özellikle birinci derece akrabalarda kadınlarda 55, erkeklerde 65 yaş öncesi kalp damar hastalığı varsa risk anlamlı ölçüde artıyor.
Kontrol edilebilir riskleri yaşam tarzınızı değiştirerek yönetin
Değiştirilemeyen faktörlerin dışında yaşam tarzında farklılıklar yaratarak hastalık riski kayda değer ölçüde azaltılabiliyor. Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Güliz Erdem, kontrol altına alınabilecek risk faktörlerini şöyle sıralıyor:* Sigara kullanımı: Başta akciğer kanseri olmak üzere birçok hastalığın bir numaralı nedeni olan sigara ve tütün kullanımı kalp damar hastalıklarında da ilk sırada yer alıyor. Kalp hastalıklarında en başta gelen önlenebilir risk faktörü olan sigara kullanımı, dumansız tütün ürünleri ya da elektronik sigara tercih edilse dahi ciddi hasar yaratıyor. Riski kontrol etmenin tek şartı sigaraya elveda demek. Sigara bırakıldıktan sonra, kalp hızı ve kan basıncı normale dönüyor; bir yıl sonra koroner damar hastalıkları riski, içmeyen birinin riskinin yarısına kadar iniyor; 15 yıl sonra ise eşitleniyor.
* Kontrolsüz Diyabet: Diyabeti olan hastalarda en sık ölüm nedeni yüzde 60 ile kalp ve damar hastalıkları. Her iki diyabet türünde de kalp damar hastalıkları riski 2-3 kat artmış oluyor ve hastalığın seyri de daha kötü hale geliyor. Bu risk özellikle diyabetin kontrolsüz olması halinde artıyor. Diyabetin sadece kendisi değil, eşlik ettiği kan basıncı yüksekliği ve iyi huylu kolesterolün düşük olması da riskin artmasında rol oynuyor.
* Hipertansiyon: Tuz tüketiminin yoğun olduğu ülkemizde 2010 yılı verilerine göre her 100 kişiden 24'ü hipertansiyon hastası. Tuzun azaltılması ve antihipertansif ilaçların düzenli kullanılması kalp damar hastalıkları riskinin azaltılmasında önemli. Özellikle mevsim değişikliklerinde ve kan basıncı düzeylerinde değişiklik olduğunda, tedavinin düzenlenmesi için takip eden doktorla sürekli bağlantıda olmak öneriliyor çünkü tansiyon ilacını almak ancak kan basıncını takip etmemek, kan basıncının kontrol altında olduğu anlamına gelmiyor.
* Obezite: Obezitenin gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde artışta olduğu bir gerçek. Özellikle santral obezite olarak tanımlanan bel çevresinin, kadında 88 cm'den, erkekte ise 102 cm'den fazla olduğu duruma, Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Çalışması (TURDEP) verilerine göre her 100 kadından 48'inde, erkeklerde ise her 100 erkekten 17'sinde rastlanıyor. Obeziteye bağlı hastalık risklerinden korunmak için ideal vücut kitle indeksinin (kilogram olarak vücut ağırlığının, metre olarak boy uzunluğunun karesine bölünmesi) 20-25 kg/m2; bel çevresinin erkeklerde 94 cm'den, kadınlarda ise 80 cm'den küçük olması gerekiyor. Bu hedeflerin sağlanması için fiziksel aktivite ile birlikte sağlıklı beslenme büyük önem taşıyor. Doymuş yağlardan fakir, tam tahıllı ürünlerle beraber balık, sebze ve meyveden zengin beslenme şeklinin benimsenmesi şart.
* Kolesterol yüksekliği: Kolesterol ile ilgili bilgi karışıklığı ne yazık ki hastaların gerekli tedaviyi almamalarına veya özellikle kalp hastalığı olan hastaların çok önemli statin tedavisini bırakmasına sebep olabiliyor. Bu sebeple doğru bilgi sahibi olmak hayati önemde. Kötü huylu kolesterol (LDL) değerindeki her 10 mg/dl lik artış kalp krizi riskini yüzde 20 arttırırken; iyi huylu kolesterol (HDL) değerindeki her 1 mg/dl'lik artış ise kalp hastalığı riskini yüzde 2 ila 3 oranında azaltıyor.
* Psikososyal faktörler: İşyerinde devamlı stres altında olmak, sürekli artan çalışma saatleri kalp hastalıklarının daha erken ortaya çıkmasına neden oluyor. Depresyon ise hem koroner kalp hastalığı oluşumu hem de sonuçlarının daha kötü seyretmesini beraberinde getiriyor.
* Az hareket: Her gün 30 dakika, haftada 5 gün orta şiddette egzersiz yapılması kalp damar hastalıklarından korunmak için de bir gereklilik. Hastaların sıklıkla sorduğu günlük aktivitelerde hareketli olunması durumu (örneğin: sürekli ev işi yapıyorum, gibi) ise istenilen hedefi karşılamıyor. Özellikle tempolu yürüyüş veya yürümekle ilgili sorunu olanların fırsatı olması halinde yüzmesi öneriliyor.